29 Ağustos 2012 Çarşamba

(TR) Ahmet Ümit - İstanbul Hatırası

Kitabın İçeriği:

Ahmet Ümit'in beklenen romanı İstanbul Hatırası 1 Haziran tarihinde okurlarla buluşuyor. Romanlarında zengin arka planı polisiye kurgu içinde vermekteki ustalığı ile bilinen Ahmet Ümit'in bu romanı da yine peş peşe işlenen cinayetlerin çevresinde kurgulanmış. Ancak bu kitabı sıradan bir polisiye romandan ayıran birçok özellik var. Her şeyden önce zengin kadrosu ile İstanbul Hatırası, çeşitli kesimlerden İstanbulluyu bir araya getirerek içinde barındırdığı alt öykülerle zengin bir yapı sunuyor. Birbirine bağlanan bu alt öyküler bir yandan gerilimin etkisini artırırken bir yandan da romanı şenlikli ve çok yönlü bir yapıya ulaştırıyor. 
Kitabın bir başka önemli özelliği de İstanbul hakkında son derece detaylı bilgi içermesi. Kurgunun içine yerleştirilen bu bilgiler hem okumayı daha meraklı hale getiriyor hem de tarih aracılığıyla çok günümüzün dışındaki öykülerin de kurguya yerleşmesine imkan tanıyor. Böylece Ahmet ümit'in İstanbul Hatırası adlı romanı, başka başka dönemlerin öykülerinin eşliğinde, günümüz İstanbul'unun geniş bir panoramasını oluşturuyor. Tutucusundan modernine, eski İstanbullusundan yeni göç etmişine, milliyetçisinden gayrı Müslim'ine varana dek İstanbullu diye adlandırılabilecek herkes bu kitabın içinde kendi öyküleriyle birlikte İstanbul'un devasa çarklarının dişlilerini dile getiriyor. Binlerce yıllık tarihiyle İstanbul başrolü oluştururken romana girip çıkan her karakter de İstanbul'un nasıl İstanbul olduğunu aktarıyor. 

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 590
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Beyoğlu Rapsodisi

Kitabın İçeriği:


Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu'nda büyümüş, Beyoğlu'nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa bir gerilim, benzersiz bir final...Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Avrupa kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa, hepsini, herkesi sorgusuz sualsiz kucaklamıştı.Kiliseleri, camileri, sinagogları, hanları, hamamları, bankaları, giyim mağazaları, kitabevleri, meyhaneleri, birahaneleri, şaraphaneleri, kafeleri, kültürevleri, randevuevleri, sinemaları, tiyatroları, galerileri, vakitleri çoktan dolduğu halde ömür sürmeye çalışan bilmem kaç yüzyıllık inatçı binaları, dar sokakları, kör çıkmazlarıyla Grande Rue de Pera, Cadde-i Kebir, İstiklal Caddesi ya da Beyoğlu nasıl adlandırılırsa adlandırılsın burası her gün, her an değişen yeryüzünün en büyük tiyatro sahnesi gibiydi." 


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 408
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Kavim

Kitabın İçeriği:

Göğsünde haç saplı bıçakla öldürülmüş bir adam.
Adamın kanıyla satırları çizilmiş bir İncil. İstanbul'dan Anadolu'nun derin! lim dinlerin kadim kiliselerine bir yolculuk. Hıristiyanlığın bu topraklardaki kökleriyle yüzleşme. Kavimler bahçesi olan ülkemizin tükenmeye yüz tutmuş kültürlerine bir saygı duruşu... Süryaniler, Nusayriler, Rumlar, Türkler, Kürtler ve bu toprakları ülke yapan halklar... Ülkemiz kültürüyle bezeli, merakla okunan bir roman...

"Genzini yakan koku uyandırdı onu. Bu kokuyu tanıyordu. Yıllarca kapalı kalmış bir kilisenin kokusu. Kilisede yakılan kandillerin, ufalanan taşların, eriyen mermerin, çürüyen ahşabın, yıpranmış sayfaların, küflenen cesetlerin kokusu. Dehşete düşmesi gerekirdi ama sadece çevresine bakındı. Usulca kımıldayan siyah bir leke gördü. Biçimsiz, belirsiz bir leke... 

Simsiyah bir siluet... Gülümsedi lekeye. 'Mor Gabriel,' diye mırıldandı.Leke yaklaştı, yaklaşınca insan cismine bürünüverdi.

Siyahlar içinde bir insan. O insan başucuna geldi, kulağına fısıldadı: 'Beni tanıdın mı?'Mor Gabriel/ diye mırıldandı yine. Ağzından Mor Gabriel sözcükleri dökülürken müziği duydu; derinden, çok derinden gelen bir ayin müziği. Bilmediği bir dilde yinelenen tutkulu bir mırıltı, kendinden geçmiş birinin söylediği bir tekerleme. Aynı anda haçı fark etti. Gümüşten bir haç. Adam haçı elinde mi taşıyordu, yoksa göğsünde mi, anlamaya çalışırken, boşluğu ikiye bölen bir parıltı yandı söndü. Bir acı hissetti. Parıltı yeniden yandı söndü, acı kayboldu, bütün bedenine bir rahatlık yayıldı."

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Çıplak Ayaklıydı Gece

Kitabın İçeriği:

Ülkenin en kararlı, en özverili, en iyimser çocukları. Sert, acımasız, zalim günler. Zor günlere inat gülümsemelerini korumaya çalışan gençler. Kahramanlıklar, ihanetler, acılar ve aşklarla dolu romantik bir yaşam. Demokrasi ateşini, diktatörlüğün en karardık döneminde yakmaya çalışanların serüveni. 12 Eylül darbesine direnen insanların gerçek yaşamlarından çarpıcı öyküler. "Büyük bir çatışma çıkmıştı kentte. Biz, insanlar, çiçekler, karıncalar, kuşlar, balıklar ve yıldızlar öldürülmesin diye sokaklara renk renk yazılar yazıyor, duvarlara afişler asıyorduk. Hepimiz gençtik; yaşlı olanlarımız da vardı aramızda ama hepimiz gençtik. Onlar, insanları, çiçekleri, karıncaları, kuşları, balıkları ve yıldızları öldürmek için çıkmışlardı sokağa. Hepsi yaşlıydı; genç olanları da vardı aralarında ama hepsi yaşlıydı. Ve hepsi silahlıydı. Çeşit çeşit sustalılardan otomatik tabancalara kadar bir iyice kuşanmışlardı silahlarını. Bir köşe başında bekliyorlardı bizi. Bekledikleri yerde karşılaştık. Belki daha elverişli bir köşe başı ve daha uygun bir zaman bulunabilirdi ama bu karşılaşma kaçınılmazdı. Çatışma uzun sürdü. Karanlık bir dönemin bitişinden karanlık bir dönemin başlangıcına kadar. Yenilmiştik. Yenileceğimiz belli değildi ama çok da şaşırmadık. Şimdi kaçıyorduk işte. Yakalanmamak için, yeniden dövüşebilmek için kaçıyorduk. Belki de bastığımız bu ham toprak İstanbul'un karanlık, suskun sokaklarıydı. Bırakıp geride karımızı, çocuğumuzu, basılacak evimizi terk ediyorduk..."

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 112
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Agatha'nın Anahtarı

Kitabın İçeriği:


Ahmet Ümit, Türkiye'de iyi polisiye roman yazılacağını kanıtlayan genç bir yazarımız. Sis ve Gece, Kar Kokusu, adlı romanlarıyla iyi bir polisiyenin iyi edebiyat olduğunu göstererek büyük ilgi toplayan yazarımızın bu kez de polisiye öykülerini sunuyoruz. Agatha'nın Anahtarı'ndaki öyküler, günümüz Türkiye'sinde geçiyor. Polisiye romanın ustalarından Agatha Christie'nin Türkiye'ye geldiğinde kaldığı Pera Palas'tan gecekondulara, yayınevlerinden emniyet müdürlüğüne kadar uzanan, geniş bir mekan içerisinde ülkemizin cinayet yalpazesini sunuyor. Ülkemizde işlenen suçlardan yola çıkarak toplumsal psikolojimiz hakkında sorular soruyor. Suçla, insan arasındaki ilişkiyi farklı bir yoldan anlatıyor. Sağlam bir matematik yapısına, sıkı bir kurguya sahip olan öyküler yalın ve akıcı bir dilde sunuluyor. Eğlanceli, düşündürücü, irkiltici, hepsinden önemlisi edebiyat tadı, edebiyat keyfi veren, meraklıları kadar polisiyeye ilgi duymayanları da etkileyecek bir kitap.


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 148
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Ninatta'nın Bileziği

Kitabın İçeriği:


Anadolu'nun kalbinde yeryüzünün ilk büyük imparatorluğu: Hititler... Açgözlü kralların toprak hırsı. Kanla yazılan bir tarih. Yeryüzünün ilk büyük savaşı Kadeş. Umarsız bir sevda. Aşkını günah gibi yaşayan genç bir kadın. Tanrıların lanetlediği insanlar. Uğradığı lanetin bedelini savaşla ödeyen bir adam. Acımasız bir dünyada, aşkın derme çatma kalesine sığınmış iki insan... Yıllar öncesinden gelen bir çığlık... Savaşa karşı bir haykırış.

"Hoş geldin, ey, uzak yolların yolcusu, ey güzel haberlerin müjdecisi, ey omuzlarında yılların bilge yorgunluğunu, gözlerinde bilinmezin heyecanını taşıyan kişi, yaşlı ülkeme, Hattilerin bin Tanrılı toprağına, güzel Hattuşa'ya hoş geldin...

Hastalanmış mutluluğa, uzun ömürlü kedere, sona erdireceğin yasıma hoş geldin. Öksüz sokaklara, kimsesiz meydanlara, boynu bükük evime, hoş geldin. Seni bekliyordum.

Uzun geceler, uzun günler boyunca, neşeli baharlar, doygun yazlar, yorgun sonbaharlar, kavruk kışlar boyunca, uzun, çok uzun yıllar boyunca.
Hoş geldin."

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 104
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Şeytan Ayrıntıda Gizlidir

Kitabın İçeriği:


İstanbul'dan suç manzaraları... Suçun perdelediği yaşamlar... Katillerin ardındaki insanlar. Sıradan olanın gerisindeki gizem. Ülkenin gerçek bir panaroması. Karakterler labirenti... Başkomiser Nevzat'la, varoşlardan villalara, batakhanelerden sanat çevrelerine yaptığımız heyecan yüklü bir yolculuk. Trajik olduğu kadar komik, komik olduğu kadar kederli vakalar. Bize, bizi anlatan ironik öyküler.

"Cinayetin işlendiği resim atölyesi bir korku filmi setini andırıyordu. Yüksek bir tavan, ölü yüzü gibi bembeyaz duvarlar, bordo renkli kadife perdelerle kaplanmış üç dar pencere. Pencerelerin hemen önünde duran cevizden yapılma tabutun içinde, uzun saçlı, ilk bakışta kız mı erkek mi olduğu anlaşılmayan bir ceset yatıyordu. Bütün bedenini kaplayan siyah pelerinin kalp hizasında kol saatinin kadranı büyüklüğünde bir delik vardı. Tuhaftır, deliğin etrafında fazla kan lekesi yoktu. Cesedin kalbinden çıkartıldığını sandığımız, heykeltıraşların kullandığı türden, ucu kanlı, yirmi santim uzunluğundaki bir keski, tabut ile üzerinde tamamlanmamış bir resmin bulunduğu şövalenin arasında, yerde duruyordu. Tabutun başında saçı sakalı birbirine karışmış bir adam, ağzını her açtığında alkol kokuları yayarak, 'Karanlıklar Prensi öldü... Karanlıklar Prensi öldü,' diye dövünüp duruyordu." 


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 200
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Kar Kokusu

Kitabın İçeriği:



Yarı otobiyografik bir roman. Sovyetler Birliği henüz dağılmamış. Türkiye'de askeri diktatörlüğün en karanlık günleri. Moskova'daki uluslararası okulda eğitim gören Türkiyeli devrimciler. Askeri diktatörlüğün istihbaratçıları onların peşinde. Ve karlar üzerinde bir cinayet. Cinayet sorgusuyla başlayan iç hesaplaşma. Hayatın anlamı nedir? Gerçeği kim temsil ediyor? Sadece Türkiye Komünist Partisi'nin değil, uluslararası devrimci hareketin bir dönemine de farklı bir bakış.
"Mehmet koruluğun sınırındaki dereye geldiğinde, Leonid yine yaklaşmıştı pencereye. Ama Mehmet onu görmedi. Gözleri geçeceği derenin üzerindeki küçük köprüye takılmıştı, yerler buzdan parıldıyordu. Köprüye doğru bir adım atmıştı ki, ayağı kaydı. Düşmekten son anda tahta korkuluğa tutunarak kurtuldu. Doğrulup yeniden yürümeye başlayacaktı ki, arkasında birinin varlığını hissetti. İrkilerek başını çevirmeye çalıştı ama geç kalmıştı; derinden gelen bir ses duydu, aynı anda sırtında şiddetli bir darbe hissetti; hızla öne savruldu ama elleri hâlâ korkuluklarda olduğu için yere düşmedi. Başını çevirip vuranı görmek istedi, başaramadı. Bakışları usulca aşağı, göğsüne kaydı, hiçbir şey göremedi. Ama sırtındaki ağırlık hissedilmeyecek gibi değildi. Birkaç saniye ayakta kaldı, başı dönüyor, kusmak istiyordu. Engellemek istedi, başaramadı, ağzından koyu bir sıvının boşaldığını fark etti. Elleri korkuluktan çözüldü, yüzüstü yere yıkıldı. Düşerken başını köprünün buzlanmış tahta döşemesine çarpmıştı, ama hiç acı duymuyordu. Yalnızca hızla uzaklaşan birinin ayak seslerini işitti."


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 288
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Sokağın Zulası

Kitabın İçeriği:

Sen yoktun,
Yokluğunla kalkardı ada vapurları,
Gölgelerimiz gezinirdi ağaçlıklı yollarda,
Kayalıklarda seslerimiz çınlardı,
Deniz seni sorardı bana.
Sen yoktun,
Tüm dünyayı değiştirebilirdim,
Oysa aynalarda eskiyor yüzüm.
Ne yana baksam karşımda bir anı,
Meğer İstanbul ne çok benziyormuş sana.


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 96
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Patasana

Kitabın İçeriği:

Gaziantep yakınlarıdaki Antik Hitit kentinde bir kazı. Üç bin yıl önce yazılmış tabletler. Tabletlerin bulunmasıyla başlayan cinayetler. Yazman Patasana'nın itirafları. Parlak güneydoğu güneşinin altında karanlık sırlar... Hititlerin tükenişi, Asurlular... Osmanlının son dönemleri, Ermeniler... Günümüz Türkiyesi, Kürtler... Akan kardeş kanı... Bu toprakların değişmeyen yazgısı: Şiddet ve aşk... Bu topraklardaki kanlı tarihe bir ağıt... Bu toprakların zengin kültürüne bir güzelleme... 
"Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçakların en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı. Bedenine sinmiş soylu nefretini, görkemli giysilerin yüzündeki derin acıyı, tunçtan daha katı bir mutluluk maskesinin ardına gizleyerek Hatti kralının emrine koşan ikiyüzlü bir tören adamı. Sevdiği kadın, aşkı uğruna ölürken, kralına bağlılığın vakarıyla ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kalmayı seçen, yeryüzünün en onursuz erkeği. Erkeklerin yüz karası. Aşkı için ölmenin yüceliği yerine, sarayın taş duvarlarında büyüyen kendi değersiz varlığının görkemli gölgesine sığınmaktan çekinmeyen, sefihlerin en rezili. Ben ölüler içinde yüzen, ben, tanrılar tarafından alnına, 'Sonsuza kadar acılar içinde kıvranacaktır,' yazılan Saray Başyazmanı Patasana." 


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Masal Masal İçinde

Kitabın İçeriği:


"Aydınlık bir gökyüzü, parıltılı bir denizi, verimli toprakları olan güzel mi güzel bir kent varmış. Bu kenti genç bir Padişah yönetirmiş. Padişah deyip geçmeyin, bizimki, öteki hükümdarlara hiç mi hiç benzemezmiş. Ne asık suratlı ne de savaş meraklısıymış. Yalnızca halkının mutluluğunu ister, ülkesinin kalkınması için çabalar dururmuş. Ama Padişahımız'ın küçük bir kusuru varmış."

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 143
Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan ve Egmont Yayıncılık

(TR) Ahmet Ümit - Olmayan Ülke

Kitabın İçeriği:


İnsanlarla büyücüler arasındaki savaşların sonuncusu, yeryüzünün en güzel köşelerinden biri olan Gün Ovasında insanların kurduğu Akıl Ülkesinin topraklarında yaşanmış. Haftalarca süren savaşın sonunda Akıl Ülkesinin Padişahı, Hayal Ülkesinin Büyücü Kralını yenmiş. Kralları ölen büyücüler Ay Dağlarının arkasındaki Hayal Ülkesine çekilmişler...

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 142
Dili: Türkçe
Yayınevi: Doğan ve Egmont Yayıncılık

(TR) Ahmet Ümit - Davulcu Davut'u Kim Öldürdü ?


İçerik Bulunmuyor.

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 65
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Başkomser Nevzat - Çiçekçinin Ölümü

Kitabın İçeriği:


Her katilin bir hikayesi vardır.
O hikaye ki size insanı anlatır.

"Bir suçluyu yakalamak…
Bataklıkta sivrisinek avladığının farkındaydı..
Polisliğin insan öğüten bir meslek olduğunu çoktan fark etmişti…
İyi de polislik gerçek anlamda,
Gerçekten bir 'iş' miydi?

Başkomiser Nevzat


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 58
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Başkomser Nevzat - Tapınak Fahişeleri

Kitabın İçeriği:


Her katilin bir hikayesi vardır.
O hikaye ki size insanı anlatır.

"Ne garip değil mi Komser?
Ben sahte peygamberlerden medet umdum,
Satanist kardeşim şeytandan medet umuyor."

Tapınak Fahişesi


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 81
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınlar

(TR) Ahmet Ümit - Kukla

Kitabın İçeriği:

Yıllar sonra karşılaşan iki üvey kardeş. Karanlık güçlerin tetikçisi Doğan... Yaşamın anlamını alkolde arayan eski gazeteci Adnan. Onların yaşamlarından Türkiye'nin yakın tarihi. Gündelik hayatımızı alt üst eden entrikalar, cinayetler, komplolar... Hep sözü edilen ama bir türlü gün ışığına çıkarılamayan o derin devlet. Gizli örgütler, idealist gençler, çıkarcı gazeteciler... Ergenekon'un yıllar önce yazılan romanı.

"Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir... Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğümüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri, hastalığıyla saldırır üzerimize. Ama biz de öyle kolay kolay pes etmeyiz. Kaybettiklerimizin yerine anında başka bir şey koyarız. Hem cennetimizi yitirsek de o kutsal yerin sahibi olan annemiz bizimledir, üstelik yanında bir de baba verilmiştir emrimize. Dışarıdaki dünyaya alışmaya başlayınca, kaybettiğimiz cenneti hemen unutuveririz. Ancak büyüdükçe, bize gösterilen ilgi günden güne azalır. Azalan ilgi dünyanın bizden ibaret olmadığını gösteren bir uyarıdır aslında. Ama bu uyarıyı görmezden geliriz. Düşler kurar, hayaller uydurur, kaybettiklerimizin yerine yenilerini koyarak dünyayı kendimiz sanmayı, bu güzel yalana kanmayı sürdürürüz." 


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 512
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Aşk Köpekliktir



Aşkın bütün halleri... Tutkunun aklımızı ele geçirmesi. Kötülüğün en güzel biçimi... Rezil olmaktan duyduğumuz haz... Kırılan umutlarımızın lezzetli kederi... Çiğnenen onurumuzun getirdiği kibir. Vicdan tutulması, bencilliğin son kertesi, yanılsamanın en derin anı... İmkânsız olanın çekiciliği... Yani gönüllü kölelik... Yani insanoğlunun en masum hali... Yani bildiğiniz delilik... Yani en yalansız aşk öyküleri...

"Düşümü gerçekleştirdiğimden de emin değilim. Böyle bir düşüm var mıydı, yok muydu, ondan bile emin değilim. Kafam çok karışık. Daha da kötüsü, eskiden Stefan'ı düşündüğümde güzel, iyi, masumiyetle ilgili duygular uyanırdı içimde. Coşkuyla, heyecanla, umutla dolardım. Şimdi büyük bir öfke var. Bazen insanlıktan çıktığımı hissediyorum. Düşündüklerim beni korkutuyor. Gel gör ki düşünmeden de edemiyorum. Olmuyor, beceremiyorum. Bir de oturmuş aşkın saçma olduğunu anlatıyorum. Ben de en az aşk kadar saçmayım. Diyeceksiniz ki seni, aşk saçma biri haline getirdi. Doğru ama ben de direnemedim. Asıl tutarsızlık bende. İnsan aptalca, anlamsız bulduğu bir tutkunun peşinden gider mi? Bak gidiyorum işte. Hâlâ onu arıyorum... Kafam karışık, canım yana yana gecenin bir yarısında bu bara geliyorum, ondan birini bulabilir miyim diye..."

Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 208
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Sis ve Gece

Kitabın İçeriği:


Aniden kaybolan genç bir kız: Mine... Âşık olduğu kızı arayan bir MÎT görevlisi: Sedat. Yasak bir aşk. İstihbarat örgütünün içindeki entrikalar. Askerlerle, sivillerin çatışması... Günümüz İstanbul'undan renkli insan portreleri. Karanlık sokaklarda soluk soluğa bir koşuşturma. Örgüt evlerine düzenlenen baskınlar, yargısız infazlar, kayıtlara geçmemiş ölümler. Kayıtlara geçmemiş ölümlerin parçaladığı yaşamlar... Türkiye'nin yakın geçmişine insani bir bakış... "Bakışlarımı konağa çeviriyorum. Görenlerde korku ve ürperti uyandıracak bu bina bana hüzün veriyor. Onu daha önce hiç görmemiş olmama karşın aramızda çözümleyemediğim bir bağın varlığını hissediyorum. Bahçedeki çürümüş yapraklara basarak binanın kapısına doğru yürüyorum. Kanatlı demir kapının üstünde, yer yer çatlamış mermer alındaki kabartma dikkatimi çekiyor. Kabartmada ilk seçtiğim bir yıldız oluyor. Yıldızın hemen altında, namluya benzer bir başka şekil var, bunun bir tabanca olduğunu anlamakta gecikmiyorum. Tabanca kabzasının altına bir de yarımay oyulmuş. En yukarıda yıldız, altında bir tabanca ve kabzasının hemen ucunda bir yarımay. Bu amblemi bir yerlerden hatırlıyorum ama çıkaramıyorum."

Yazar:Ahmet Ümit

Sayfa Sayısı: 270
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Ahmet Ümit - Bab-ı Esrar

Kitabın İçeriği:


Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...

"Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...

Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.

Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet…


Yazar:Ahmet Ümit
Sayfa Sayısı: 656
Dili: Türkçe
Yayınevi: Everest Yayınları

(TR) Anne Laure Bodoux - Katilin Gözyaşları

Kitabın İçeriği:

Masumiyet, bir katili arkadan vurabilir mi?

"Angel kapüşonunun altında boncuk boncuk terliyordu. Bu tehlike hissi onu boğuyordu. Eskiden olsa, takip edildiğini anladığı anda çeker giderdi. Postu deldirmemeye çalışan bir hayvan gibi, düşünmeden davranırdı. Özünde, hepsi bir tür oyundu aslında. Hırsız, polis... hızlı koşan kazanırdı. Hem yakalanıp hapse atılsa, ne değişirdi ki? Ama bu kez, hiçbir şey oyun değildi. " 

Neredeyse tüm Şili bir azılı katili arıyor. O ise, artık durmak, sığınmak, geçmişin hayaletleri dışında kimse tarafından rahatsız edilmemek arzusuyla kaçıyor. Ne var ki, kaderi onu, Paolo adında küçük bir çocuk kılığında, Şili'nin en güney ucunda bekliyor. Yeni bir hayat kurmaya çalışırken ve sonu gelmez bir kovalamaca sürerken, fonda bir soru sürekli yankılanıyor: Bir katil gerçekten sevebilir mi?

Fransız edebiyatının ödüllü genç yazarlarından Anne-Laure Bondoux, zor bir sevgiye Güney Amerika'nın hüznüyle hayat veriyor. Her sayfasında başka bir öngörülmezliği barındıran roman, okuru yer yer gerçeküstü anlatımıyla sarmalarken, cevabı belki de duygularda aranması gereken sorularla gafil avlıyor.


(Çıkış tarihinde firmadan kaynaklı gecikme olabilir.)

Yazar:Anne Laure Bondoux
Sayfa Sayısı: 168
Dili: Türkçe
Yayınevi: On8 Kitap

(TR) İhsan Oktay Anar - Puslu Kıtalar Atlası

Kitabın İçeriği:

Bir "ilk kitap", Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...

Yazar:İhsan Oktay Anar
Sayfa Sayısı: 238
Baskı Yılı: 2012
Dili: Türkçe
Yayınevi: İletişim Yayıncılık

(TR) İhsan Oktay Anar - Yedinci Gün

Kitabın İçeriği :


Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak. 

İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.

Kapaktaki Çizim: İhsan Oktay Anar

Kitaptan bir bölüm: "Benzin tankları da doldurulduğunda vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Zeplinin kumanda kabinine önce Selahattin çıktı ve alavereye tırmanıp motör kabinine geçti. İhsan Sait ve İdris Dede ise ahşap merdivenden kumanda kabinine çıktılar. Aman Baba, aşağıda amelelerin başındaydı.

Yukarıdaki kumanda ve motör kabinlerinden yirmişer uçlu iniş palamarları sarkıtıldı. Aşağıdaki Aman Baba’nın emriyle 60 kadar amele bu palamarlara asıldı. Aman Baba’nın, ‘Hazır ol! Dikkat! Şimdi!’ demesiyle, bu iş için görevli ameleler, zeplini kum torbalarına bağlayan halatları baltayla kopardılar. İşte tam bu anda palamarlara var güçleriyle sımsıkı asılan adamların ayakları yerden kesilir gibi oldu.

Aman Baba korkuyla, ‘Herkes palamarlara!’ diye bağırınca geri kalan ameleler de telâşla koşuşturup halatlara asıldı ve tepesi neredeyse hangarın tavanına değen zeplin hasar görmekten böylece kurtuldu. Aman Baba, ‘Haydi arslanlarım! Göreyim sizi!’ diye haykırdıktan sonra, adamlar kendilerini paralayarak, zeplini hangardan dışarı çekmeye başladılar. Göklere yükselmek için can atan bir ejderhaya benzeyen hidrojen dolu devâsâ hava sefînesinin halatlarına asıldıkları için, zaman zaman ayakları yerden kesili kesiliveriyor, yerden yükseldikleri böylesi durumlarda, sanki boşlukta koşuyorlarmış gibi bacaklarını sallıyorlardı.

Nihâyet dışarı çıktıklarında bu kez kendi terleriyle değil şiddetli yağmurla ıslandılar. Üstelik zeplini oraya buraya kımıldatan şiddetli rüzgâr amelelerin işlerini zorlaştırıyordu. Aman Baba, ‘Palamarları sakın bırakmayın! Kur’ân-ı Kerim’e nasıl yapıştıysanız halatlara da öyle yapışın! 40 adımımız kaldı!’ diye bağırdığında amelelerin çoğunun tâkati tükenmişti. Nihâyet zeplini hangardan yeterince uzağa götürebildiler. Ama hemen hepsi sıfırı tüketmişti.

Çok geçmeden zeplindekiler palamarları aşağı bıraktılar. Hava sefînesinin kumanda kabininde, İdris Dede açtığı iskele ve sancak pencerelerindeki mesnetlere makinalı tüfekleri rapt ederken İhsan Sait, makina dâiresi telgrafının kolunu geriye çekti ve muhabere borusundan motör kabinine, ‘Selo! İskele ve sancak motörleri marş! Yarım yol ileri!’ diye bağırdı.

Selahattin manyetoları çevirip irtifâ motörlerini gürül gürül çalıştırınca, zeplinin dört pervânesi birden, ‘Flap!….. Flap!.. Flap! Fırrrrrrrrrrrr!’ sedâsıyla dönmeye başladı. İhsan Sait kordona asılıp kıç safra tankından su boşaltınca, zeplin bir süre kuyruk havada yol aldı. Ancak dümeni kırıp hava sefînesini, rüzgârın estiği yere döndürdükten sonra, baş safra tankının valfına bağlı kordona, meyil saati 14 dereceyi gösterene kadar asılır asılmaz, aşağıdaki herkesin üzerine zeplinden ‘Foşşşşşş!’ diye su boşaldı. Zeplin artık olması gerektiği gibi, pupasını rüzgâra vermiş, burun yukarı seyrediyor, o karanlık gecede ve yağmur altında göklere yavaş yavaş tırmanıyordu! Allâh nazardan saklasın, bu koskoca hava sefînesi gerçekten muhteşemdi! Maşâ’allâh, Bârekallâh, lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh! Fakat maateessüf, işte tam bu esnâda, bir tâlihsizlik kapkara yağmur bulutlarını dağıttı ve dolunayın ışığı zeplini bir süre gün gibi açığa çıkardı."


Yazar:İhsan Oktay Anar

Sayfa Sayısı: 240
Dili: Türkçe
Yayınevi: İletişim Yayıncılık

(TR) Debbie Macomber - Gül Limanı Oteli

Kitabın İçeriği:


New York Times Bestseller yazarı Debbie Macomber'dan yürekleri ısıtacak yeni bir seri:

Jo Marie Rose, Sedir Koyu'na yeni bir başlangıç yapmak ve biraz olsun huzura kavuşmak için gelir. Kocasının ölümünün acısını atlatmaya çalışan genç kadın, burada bir otel satın alır ve otelin adını değiştirip Gül Limanı Oteli koyar. Buranın yeni başlayacağı hayatı için doğru yer olduğunu hissetmektedir. Ancak otel ve ilk gelen konuklar, Jo Marie'ye beklediğinden çok daha büyük sürprizler yapacaktır.

Debbie Macomber'ın kitapları dünyada toplam 150 milyon adet sattı! Ülkemizde de büyük ilgi gördü ve çok satanlar listelerinde uzun süre kaldı!


Yazar:Debbie Macomber
Çevirmen:Filiz Karaman
Sayfa Sayısı: 380
Dili: Türkçe
Yayınevi: Epsilon Yayınları

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...